"Suriyeli Sığınmacıların Barınma Deneyimi" Tübitak Projesi Tamamlandı

Fakültemiz Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Kahveci’nin yürütücülüğünü yaptığı, aynı bölümde görev yapan Dr. Öğr. Üyesi Cemal Salman ve Ar. Gör. Emir Kurmuş’un ve Tunceli Üniversitesi İİBF öğretim elemanı Dr. Serdar Acun’un araştırmacı olarak katıldığı İstanbul’da yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınma deneyimi konulu 119K110 numaralı TÜBİTAK 1002 projesi tamamlandı. 


İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinin göç alanında sağlık, eğitim, engellilik ve diğer birçok başlıkta yürüttükleri Avrupa Birliği ve TUBİTAK projeleri ve yayın faaliyetlerinde yeni bir alan açan proje, İstanbul’da yaşayan Suriyeli sığınmacıların barınma deneyimi ve bu süreçte yüz yüze kaldığı sorunlara odaklanmaktadır. 2011 yılında başlayan iç savaşla birlikte Suriye’den Türkiye’ye yönelen hızlı göç beraberinde Türkiye’nin hemen hemen bütün şehirlerini farklı oranlarda Suriyeli nüfusun yaşadığı şehirler haline getirmiştir. Politika yapıcılarının erken dönemdeki misafir diye tanımladıkları ve geçici/istisnai bir durum olacağı varsayımı ile başlayan bu yerleşim sürecinin zaman içerisinde geçicilikten kalıcı bir duruma evrildiği ortaya çıkmıştır. Bu değişim kamu politikalarının yapım sürecinde de iç savaşın ilk dönemindeki acil ihtiyaçların –gıda yardımı, hasta ve yaralı olanların sağlığa erişimi v.b) giderilmesinden uyumu arttıracak ve ortaya çıkabilecek uzun vadeli olası sorunları azaltacak politikaların öne çıkmasını beraberinde getirmiştir. Emek piyasasına katılımın önünü açan düzenlemeler, Suriyeli çocukların Milli Eğitim sisteminin içine doğru yönlendirilmesi gibi uygulamalar, bu konudaki değişimin göstergeleridir. Uyumun arttırılmasına yönelik tedbirlerin alınması, insan kaynağının boşa harcanması, üretim faktörlerinin verimsiz kullanılması, bireyler veya hane halklarının refahı üzerindeki olumsuz etkisi ve azınlık/dezavantajlı durumdaki grupların sosyo-ekonomik entegrasyonunun önünde yarattığı engelleri azaltıcı etkisi nedeniyle önem taşımaktadır. 

Çok boyutlu bir süreç olan göçmen/sığınmacı entegrasyonunun önemli belirleyenlerinden birisi de göçmenlerin yaşamlarının büyük bir bölümünü geçirecekleri sosyal mekân ve konutlarda yaşayacakları deneyimlerle ilgilidir. Bu çalışmada kentsel mülteci haline dönüşen Suriyeli mültecilerin barınma deneyimi ve bu konuda karşılaştıkları eşitsiz muameleler araştırılmıştır. Araştırmanın sınırları çizilirken entegrasyona yönelik politika değişimi tartışmaları ve entegrasyonun diğer boyutları çalışma kapsamı dışında bırakılarak barınma ayrımcılığı ve kente yerleşim deneyimlerine odaklanılmıştır. 

TÜBİTAK SOBAG tarafından desteklenen bu çalışmada kamu politikalarının inşa sürecinde entegrasyona yönelik politika geliştirilebilmesi için öncelikle ilişkili konularda ayrımcılığın açığa çıkartılması gerektiği varsayımından hareket edilmiştir. Araştırmanın kuramsal çerçevesinde ayrımcılık iktisadının teorik çerçevesinden faydalanılırken, araştırma tasarımında konunun farklı boyutlarını inceleyebilmek için karma yönteme başvurulmuştur. Saha deneyi, anket ve derinlemesine mülakatlarla toplanan veriler tematik olarak sınıflandırılarak birlikte analiz edilmiştir. 

Bu çalışmanın temel hipotezleri ayrımcılığı konut kiralama sürecinde iki temel noktada incelemektedir. Bunlardan ilki, ev ararken -kiralık konut piyasasına girerken- ayrımcılık, literatürde fiyat dışı ayrımcılık olarak ifade edilmektedir. İkincisi olan kira ayrımcılığı ise aynı özelliklere sahip evlere daha yüksek kira ödeme durumunu ifade etmektedir. Zaman itibariyle ayrı düzlemlerde -ilki evi kiralamadan önce ikincisi evi kiraladıktan sonra- gözlenen bu ayrımcılık türlerinden ilkinde sığınmacılar evlerin bir bölümüne erişemediklerinden, erişebildikleri konutların kirası için pazarlık güçleri düşmektedir. Bu durumun sonucu olarak kira fiyat ayrımcılığı için mülk sahiplerinin olanakları artmakta ve aynı özelliklere sahip evlere daha yüksek kira talep edebilmektedirler. 

Çalışmanın birinci hipotezi olan Suriyelilerin kiralık konut piyasasında yerli nüfustan farklı muamele gördükleri, hem saha deneyiyle hem diğer ölçeklerde desteklenmektedir. Konut piyasasına girişte ve kira fiyatlarında ayrımcılık net olarak tespit edilmiştir. Telefon saha deneyimizde Suriyelilerin aradığı evlerin yüzde 35’inde evi görme talebi reddedilirken bu oran yerli nüfus için sadece yüzde 2’dir. Bu sonuç Suriyelilerin yerlilere göre yüzde 33 daha fazla reddedildiğini göstermektedir. Bir başka dikkat çekici nokta ise Suriyeli kadınların erkeklere göre ev sahipleri tarafından daha olumlu işaretlenmiş olmasıdır. Kira fiyatında ayrımcılığa bakıldığında ise konut kirasına Suriyeliler yerlilere göre metrekare başına yüzde 12 (1.7 TL) daha fazla ödemektedir. Dolayısıyla ev arama sürecindeki ayrımcı muamele, sığınmacılar ev kiralamayı başardıktan sonra da devam etmektedir. Derinlemesine görüşmelerde çok nadiren ev sahiplerinin Suriyeli için ayrı Türkiyeli için ayrı fiyat belirlediğine dair ifadelere nadiren denk gelmiş olsa da nicel ölçülerde ortaya çıkan bu fark, ev sahipleri ve emlakçıların zihninde “Suriyeliye kiralanacak ev” diye ayrı bir kategorinin oluştuğuna ve bu evlere daha yüksek kira istendiğine delalettir. 

Ev ararken karşı karşıya gelinen ayrımcılık deneyimi ile ilgili olarak anketlerden topladığımız veriler de hem yerli hem Suriyeli topluluğun ev sahibinin evi göstermemesi, evini kiralamak istememesi, daha fazla kira-depozito istemesi gibi ayrımcı tutumlara uğradığını göstermektedir. Görüştüğümüz her üç Suriyeliden ikisi yukarıdaki sorunlardan en az biri ile karşılaştığını ifade ederken bu oran yerli nüfusta beşte birdir. İki grup arasındaki fark çok açık olduğu için Suriyelilerin bu konuda bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı aşikârdır. Fakat öte yandan yerli katılımcılarımızın da beşte bir oranında ayrımcılığa maruz kaldığını ifade etmesi barınma ayrımcılığı sorununun aynı zamanda yerli nüfusun bir bölümü için de geçerli olduğunu gösterir. Derinlemesine görüşmelerde hemşehricilik, gelir durumu, inanç, coğrafi bölge kökeni ve etnisite vurgulu ifadeler ortaya konulmuştur. Bu durumun da başka bir çalışmanın konusu olarak incelenmesi ve telefon deneyi ile ölçülmesinin kentleşme politikaları bakımından önem taşıdığını düşünüyoruz. 

Ev kiralarken karşılaşılan ayrımcılığı etkileyen faktörleri incelediğimizde Suriyelilere verilen olumsuz cevapların yaklaşık dörtte üçünde ev sahiplerinin henüz telefon görüşmeleri esnasında Suriyeli veya yabancı istemediğini belirttiği görülmektedir. Ekonomik durum, aile büyüklüğü vb. destekleyici bilgileri istemeden verilen doğrudan olumsuz cevaplar, tercihe dayalı ayrımcılığın çok yaygın olduğuna işaret eder. Kuramsal tartışma kısmında da ortaya konulduğu üzere tercihe dayalı ayrımcılık ev sahiplerinin azınlık veya dezavantajlı olan bir gruba evini kiralamaktan kaçınması sonucunda meydana gelmektedir. Nitekim tercihe dayalı ayrımcılığın varlığını işaret eden bir başka bulgu ise son on iki ay içerisinde kira ödemelerinde aksama olduğunu ifade eden Suriyelilerin oranının (yüzde 12), Türkiyelilere göre (yüzde 18) daha düşük olmasıdır. Görüşmelerimizin pandemi döneminde gerçekleşmesi sebebiyle her iki grupta da kira aksama oranları olağan döneme göre daha yüksektir; fakat aradaki fark, iki grup arasında kira ödeme hassasiyetinin Suriyelilerde daha yüksek olduğunu göstermektedir. Derinlemesine görüşmelerde de hem ev sahipleri hem Suriyeli ve Türkiyeli emlakçılar bu tespiti destekleyen cevaplar vermişlerdir. Bu durum da yukarıdaki bulguları desteklemektedir. Eğer bulgular tam tersini işaret etseydi ev sahiplerinin kiranın düzenli ödenemeyeceği kaygısıyla Suriyelilere ev vermekten kaçındığını, dolayısıyla ayrımcılığın istatistiki olduğunu iddia etmek mümkün olabilirdi. Oysa hem telefon deneyinde doğrudan Suriyeli veya yabancı olduğu için adaylara verilen olumsuz cevapların yüksekliği hem de anket ve derinlemesine görüşmelerde elde edilen bulgular bu durumun tersine işaret etmektedir. Bu noktadan hareketle çalışmanın ikinci hipotezinin de veriler tarafından desteklendiği sonucuna ulaşıyoruz. 

Bununla birlikte istatistiki ayrımcılığın var olduğunu gösteren bulgular da ortaya çıkmıştır. Literatürün de işaret ettiği üzere kiracı adayları hakkında daha fazla bilgi edinmek ayrımcılığı azaltmaktadır. Kiralar yükseldikçe ayrımcılık azalırken, site içerisinde bulunan konutlarda ayrımcılık daha düşük çıkmaktadır. Daha eski binalarda ve alt katlarda yer alan konutlarda, ortalama konut kirasının daha düşük olduğu bölgelerde sonuçlar tam tersine işaret etmektedir. Ev sahiplerinin talep ettiği bilgilere ilişkin olarak iki noktanın öne çıktığı görülmektedir: Birincisi, ev sahipleri telefonda karşısındaki kişilere aylık gelir sormaktan kaçınmakta, bunun yerine mesleğini sorarak ekonomik statü ile ilgili bilgi almaya çalışmaktadır. İkinci nokta ise medeni durum ve evde yaşayacak toplam kişi sayısı ev sahipleri için önem taşımaktadır. Özellikle Suriyelilerin durumunda 2015’te yaşanan büyük göçün ardından ortaya çıkan kalabalık yaşama, aynı evde birden fazla ailenin kalması, evi kiraladıktan sonra evi paylaşımlı eve çevirme gibi çözümler, ev sahiplerinin hafızasında henüz canlıdır. 

Ev sahiplerinin, kiracıların ve evlerin özelliklerinin yanında, ayrımcılık ile semtlerin ve ilçelerin özellikleri arasındaki ilişki de bu çalışmanın ilgi alanları arasındadır. Göçün kitleselleştiği 2015’ten 2019’a Suriyelilerin İstanbul içerisindeki dağılımı incelendiğinde şehrin içerisine dağılımın belirli ilçelere yoğunlaşma eğilimi gösterdiği görülmektedir. Söz konusu tarih aralığında İstanbul’da ikamet izinli Suriyeli sayısı yüzde 58 artmıştır. İstanbul’da Suriyeli nüfusun en yoğun olduğu 15 ilçe, 2015 yılında Suriyelilerin yüzde 77’sine ev sahipliği yaparken bu oran 2019’da yüzde 82’ye çıkmıştır. Mekânsal yoğunlaşma ya da kümelenmeye işaret eden bu verinin ayrımcılık üzerindeki etkisi literatürün iki temel sorusuna cevap verilmesine olanak sağlamaktadır. 2015 yılından itibaren Suriyeli nüfusun yoğun olduğu ilçeler aynı zamanda bu ilçelerde yaşayan ev sahiplerinin Suriyelilerle birlikte yaşama deneyiminin de daha yüksek olduğu yerlerdir. Temas hipotezi işliyorsa Suriyelilerin daha uzun süredir yaşadığı bu ilçelerde ayrımcılığın daha az olması beklenir. Ancak telefon deneyi verileri bu durumun tam tersini göstermektedir. Suriyelilerin yoğunlaştığı ilçelerde barınma ayrımcılığı çok daha yüksek çıkmıştır. Öte yandan çalışma içerisindeki ilçelerin ortalama eğitim düzeyi ve ortalama kira düzeyi yükseldikçe ayrımcılık düzeyinin azaldığı görülmektedir. Mahallede yaşayan Suriyeli verisi kamuya açık değildir; ancak kira ortalamasının daha yüksek olduğu yerlerde yerleşik Suriyeli sayısının şehrin geneline göre daha az olması ve bu bölgelere yerleşebilen Suriyelilerin ekonomik olarak daha iyi durumda olması sebebiyle, bu tür ilçe ve semtlerde ev sahiplerinin Suriyeli algısının daha olumlu olması anlaşılırdır. Bu konudaki bulgular temas hipotezinden ziyade etnik rekabet ve taşma noktası hipotezine dayanak sunmaktadır. 

Çalışmanın akademik olarak literatüre en önemli katkısı Türkiye’de böyle bir çalışmanın ilk kez hayata geçirilmiş olmasıdır. Uluslararası literatüre bakıldığında özellikle Avrupa’da Müslümanlar ve Türkiye kökenlilerin ayrımcılığın kurbanları olarak öne çıktığına ve kültürel ve dini farklılığın önemine vurgu yapılmaktadır. Bu çalışma batı merkezli bir yaklaşımla özdeş kabul edilen –her ikisi de Müslüman ve uzun bir tarih aralığında aynı sınırlar içerisinde yaşamış- iki topluluğu karşılaştırmaktadır. 

Bu çalışma en başından daha geniş kapsamlı bir çalışmanın ön sahası -metodolojiyi test etme çalışması- olarak tasarlanmıştı. Ortaya çıkan bütün bu bulgularla birlikte gelecekteki çalışmaların yerli nüfusla Suriyeli oranının daha yüksek olduğu illeri de kapsayacak biçimde genişletilmesi, Suriyelilerin barınma hakkı, entegrasyonu, ayrımcılık deneyimleri, taşma noktası ve temas hipotezi ile ilgili daha kapsayıcı bilgiler sunacaktır. Pandeminin getirdiği kısıtlılıkla bu çalışmanın nitel verileri derinlemesine görüşmelerle toplanmıştır. Gündelik hayata birlikte katılıp sahada daha fazla zaman geçirerek etnografik yöntemle yapılacak bir çalışma da hem mekan ve zaman deneyiminin anlaşılmasında hem de ev sahibi ve Suriyeli topluluk arasındaki etkileşimin izlenmesinde daha fazla bilgi verecektir.